20 Haziran 2012 Çarşamba



27 mayıs Pazar beyrut, tripoli
Şu an her şeyi ama her şeyi okumak istiyorum. Aynı anda, dola dola, üst üste ve bunların hepsini bir anda yapmak istiyorum. Semanın burdan (Lübnan’dan benim için  aldığı) getirdiği “the official guide lebanon”u, “kendi kendine pratik arapça konuşma klavuzu”nu (niye kendi kendime konuşcaksam) , “sony dijital ses kayıt cihazı tanıtma ve kullanma kılavuzu”nu, “yaşamın ucuna yolculuk”u, “karya defteri”ni...
   en son dedim ya başka bir ülkede uyanmak üzere diye, uyandım, uyandık. Aslında gece o kadar da huzurlu geçmedi, tilki uykusu uyudum. Saate bakıp durdum, rakamları büyüttüm uyku aralarımda. Babamın bu saatlere kadar uyuduğunu görmek garip geldi, her ne kadar çok yorulmuş olsada sabah erkenden ayakta olur diye bekliyordum. Akşamdan sorduğum üzere otelde kahvaltı edeceksek bilmem kaç dolar vereceğimiz düşüncesini pek benimsemedik. Sabah bir sohbetle, günün plansızlığına bu kelimeyi kullanmadan vurgu yapan bir sohbetle başladı. Plan yoktu, ne yapacağımızı nereye gideceğimizi planlamamıştım. Sadece harekete geçecektik. Babam birinci kattaki odanın balkonuna çıktı , sohbete orda devam ettik , biraz çekim yaptık, sohbeti kaydettik. 
karşıdaki binanın elektrik kabloları, sokaktaki lüks arabalar, balkonlardaki insanların kritikleri derken öğlen 12 de çıkmış olacaktık otelden ama daha erken davrandık. Aman gidelim artık dedik. Otel odasına olumsuz cümlelerimizi saydıra saydıra çıkarken hamam böceği karşıladı bizi.. muhammedin yanına, ofisine doğru yürüdük tıngır, mıngır. Bu seyahatimde sırt çantam yok ama çeyiz düzer gibi başladım yenilerini almaya..
   ofiste Ema’yı günaydınladık. Ema Muhammedin cs’den misafiri.  Kuveytli bir devrimci. Tiyatrocu, şarkıcı, oyuncu, yazar.. uzun zamandır kendime ad seçtiğim Karya’yı, AL Cezire televizyonu için Türkiye hakkında 26 günde çektiği belgeselden hatırlaması gibi, Ema ile de  Khalil Gibran’da buluştuk. “the prophet” ın teatral sunumunu oyuncu, yönetmen olarak yapmış.
   Siz kimsiniz dedi. Anlattım bu adam kim dedi anlattım. Keşke bendeler, babalar, düşünceler havalarda uçuştu. Sanatçı tarzının örneklerini gösterdi, şarkılarını dinletti. Bizi yemeğe davet etmek istedi ama yemek bize geldi. Yanımızda ki pişmaniye, türk kahvesi, duvar süsü ne varsa paylaştıktan sonra kahvelerimizi yudumladık. Artık duramıyordum bir an önce köye bir adım daha yaklaşmak istiyordum, beyrutu görmek gözümde değildi. Hemen taksiyle Charl Helou Otobüs terminaline ulaştık. 20 dakika sonra otobüsümüz kalkacaktı. Bulunduğumuz yerden terminale 5000 LL verirken, bir buçuk saatlik Tripoliye iki kişi 7000LL vermemiz ekonominin cilvelerinden sayılabilir sanıyorum. Garaja doğru gelirken sahil yolu tam seyirlikti. Güzel hava, mavi deniz, Orta doğunun parisinde mutluydular biz de taksiden onları izledik. Takside şunu düşündüm; bir insan bir şehri nasıl öğrenir nasıl unutur. Hissiyatı, zincirlemesi o kadar güzel gitti ki bu düşüncenin paylaşarak büyüyü bozmak istemiyorum. O resim bende kalsın.
   Bi baktım babam türkçe konuşuyor karşısındaki yarı ingilizce çokça arapça , sonucu babam otobüsün saati bellli olmazmış diye çeviriyor bana. Hemen kamerayı çıkarıyorum. Bu terminal denen yer esenler gibi ama terk edilmiş yada sadece en alt katına kullanmaya izinliymiş gibi. Ya esenler işte. Çok lüks arabaların gelip bir kaç kişiyi bırakmaları çok tezat , alla alla diyor babam fotoğraflarını çektiğim bilmem kaç model Dodge otobüsleri göstererek bunlardan gelicek herhalde diyor, gülüyor. Hızlı kıvrımlarla beklediğimiz peron misali alandan geldiği hızla ayrılan , Dodge ın sert çizlerine karşın, daha yuvarlak hatlarla biçimlenmiş 6-7 kişilik lüks Hundayn minübüslere bakarakda “ahh keşke şunlara binsek ” diyor. Gelen araç 50 NC , tanıdık, fethiyeye, köye, beytepeye , tunalıya gittiğim araçlardan. Babamdan “iyi bari” cümlesini duyuyorum. Bagajları yerleştirmek için caba sarfederken onu görüntülüyorum , işini bitirip bana el sallayarak biniyor araca. Mutlu.
    Yol sahilden .. harika bir yol, yada ben tüm yolları sevdiğimden .... babamla kullandığımız paraları ve miktarları not ediyoruz. Beyrut sınırları içinde mi orası bilmem ama “teleferik “ görüyoruz sahilden dağlara doğru ve anayolun üstünden geçiyor. 43. Parça Peacock Tail yolun ilk şarkısı. Merdiven çıkıyormuşçasına yükselen, yükselten  ritmi, salınma hissi, sorgu provasına hazırladı beni. BoC şarkılarında hep mavi rengi vermiştir zaten, kıyıdan gitmemiz de tesadüf değil, o 50 Nc pegasus misali uçurdu bizi. O uçma hissini de çalışan klimalardan aldım sanırım.. ve sorgu:...
   Sorgu, şöförün radyonun sesini açması ve 8 yolcunun kulak kabartması, öne doğru eğilip kulaklarının açısını ayarlaması gibi vücut diliyle bir tedirginliğin baş göstermesiyle dikkat dağııklığında son buldu. Tedirginlik ... tripolide olaylar, suriye karışık, Dayvan Cowboy 44.
 02:10. dakikada tedirginlik son buldu . babam “uçaktan insan korkuyor, alışkın değiliz”. Gülümsüyorum. Kim uçmaya alışabilir ki...Tripoli giriş; Farewell Fire ....
    Tripoli express yazıhanesinde indik, bizi başka bir baba karşıladı. Hüseyin. Babamla yaklaşık aynı yaşta. Buyur edildik, ikramlar üstüne ikramlar.su, portakal aromalı bir içicek, ÇİÇEK çok güzel kokan adı 

gerdinye

 , erik, kahve, çay... konuştukça konuştuk... babam inanılır bir şekilde yardımcı oldu Huseyin abi konuşurken anlamamda...dil türkmence, benim ki şehir turkçesi, babamda köy türkçesi ...
yemekler hep bir ziyafet ya o kendi yaptıkları yoğurt...haydi dinlenin artık...
    
    Akşam saatlerinden gecenin geç saatlerine, uykular derinleştikçe, arabalardan gelen Fairouz şarkıları daha da anlamlı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder