dervişleri vardı bu dünyanın
hiç paraya dokunmadan yaşayan
dokunduklarında da rüya yorumlarının karşılığında
tek öğünlük yemeklerini yedikten sonra
halinden anladıkladıklarına verdikleri
26 Ekim 2010 Salı
18 Ekim 2010 Pazartesi
cedric ile Krak des Chevaliers
17.agustos
cedricle Hama'ya gidiyoruz..plansız programsızlıga katlanabılırım cunku vardıgım yerde, garajda,marajda otobus yoksa aktarma yapacagımız yere, ole deli gibi sinirlenmem, sinirlenene de anlam veremem en kısa ve eglencelisinden gülümsemeye cıkartırım yolu, ee plan yok sınır yok! hama da da ole oldu (seyda hangisiydi hep karıştırıyorum)Homs Hama ... Değirmenler işte..
Nami Ko.. japonyadan katılan arkadaş 6 aydır yollarda, bizim yolumuzda takside kesişti, çok konuşmuyordu zaten, zaten taksidede ne konuşmasını beklediysem, onun teknolojikliğini taksiciye gösterdiği hostel adresini nerden gösterdiğinden anlamalıydım..ilk hostel deneyimimiz olucaktı, dorm denen odayı kapattık zaten..hemende değirmenlere koştuk
dar sokaklardan geçtik kimse yok iftar öncesi millet mutfaklarına çekilmiş durumda. değirmenler ise suriye hayatının panoroması. uzun elbise kıyafetleri, beyaz atletler ve mavi kot pantolonları içinde aqua park havasını verdirdikleri bu değirmen ikilisi "turist" olan kadınlar tarafından izlence olabiliyordu sadece ve bu durum sadece eğlencelik aqua park ortamını show alanına dönüştürmüştü.. cedric arkamızdan kalan degirmenlerle fotoğrafımızı çekmeye çalışırken kollarını iki yana açıp geldi sanki biz ondan bir foto istemişiz, hatta o showun en ünlüsüymüş ve lütfedermiş gibi:) bizde sevindik tabi :) en çok da güldük... bu üne artık fazla dayanamayacağını hissetmiş olmalı ki arkadaşının eski motoruna atlayıp giderken yorgun bir şekilde el salladı..
bizde şehirdeki yüksek tepeye doğru yol aldık daha ünlü insanlarla karşılaşmak üzere.. ama bir yandan acıkıyordum tam tepeye vardık herkes iftara oturmuştu ve bizde mükellef br sofraya konuk edildik.. tabiki murat alemdar eşliğinde. türkiyeden geldiğimiz gerçeği onlarda murat alemdarla tanıdık olma olasığını güçlendiriyordu ve selam söylediler burdan iletmek istiyorum...
sofra mukellef, muhabbet daha keyifliydi.. hiç gitmeyelim istediler hep konuşalım, biz onlara anlatalım onlar bize anlatsın...
baya geç döndük odamıza, yorulmuş, yemeğin üstüne ağırlık çökmüştü..Nami nin arabasının ismi Cedricmiş .. şimdi anlamıştım onunla neden karşılaştığımızı
yarın şatoya gidiyoruz sonrasında palmyra bu düş ve gerçeklerle uyudum
18 ağustos
kaleye giderken dolmuşta sırt çantalarımız için de para ödememiz konusunda ne hissedeceğimi bilemedim. müthiş bir tarih, yaşayan ölü, elibol bir misafirperver, hafızasını paylaşıp yer ve roller verecek kadar içten... taş bu ya ne olabilir ki deyişime cevaplar.. bunu suyla yaptığımı hatılıyorum da, niagara şelalerine giderken su işte ne olabilir ki demiştim.. hava ve ateş kaldı deneyimlemediğim.
iki çocuk tamirhaneden çıktı ve diğeri hızla ilerleyene yetişti, sırtını sıvazladı o da geri döndü..bir cocuk annesigilin uğraştığı şeyden, ona dikkat edememelerinden fırsat bilip yola koştu, minik bir kız elindeki bir şeyle ağaca bişey yapmaya çalışıyordu bunların hepsini otobüsümüz palmyra ya doğru ilerlerken saniyelik bakışlarda gördüm bunlardan kimse haberdar değilken dünya beni bu çocukların yaptıklarına, var olduklarına şahit etmişti..neden hep yolda olmak istediğimi tekrar hatırladım..
cedricle Hama'ya gidiyoruz..plansız programsızlıga katlanabılırım cunku vardıgım yerde, garajda,marajda otobus yoksa aktarma yapacagımız yere, ole deli gibi sinirlenmem, sinirlenene de anlam veremem en kısa ve eglencelisinden gülümsemeye cıkartırım yolu, ee plan yok sınır yok! hama da da ole oldu (seyda hangisiydi hep karıştırıyorum)Homs Hama ... Değirmenler işte..
Nami Ko.. japonyadan katılan arkadaş 6 aydır yollarda, bizim yolumuzda takside kesişti, çok konuşmuyordu zaten, zaten taksidede ne konuşmasını beklediysem, onun teknolojikliğini taksiciye gösterdiği hostel adresini nerden gösterdiğinden anlamalıydım..ilk hostel deneyimimiz olucaktı, dorm denen odayı kapattık zaten..hemende değirmenlere koştuk
dar sokaklardan geçtik kimse yok iftar öncesi millet mutfaklarına çekilmiş durumda. değirmenler ise suriye hayatının panoroması. uzun elbise kıyafetleri, beyaz atletler ve mavi kot pantolonları içinde aqua park havasını verdirdikleri bu değirmen ikilisi "turist" olan kadınlar tarafından izlence olabiliyordu sadece ve bu durum sadece eğlencelik aqua park ortamını show alanına dönüştürmüştü.. cedric arkamızdan kalan degirmenlerle fotoğrafımızı çekmeye çalışırken kollarını iki yana açıp geldi sanki biz ondan bir foto istemişiz, hatta o showun en ünlüsüymüş ve lütfedermiş gibi:) bizde sevindik tabi :) en çok da güldük... bu üne artık fazla dayanamayacağını hissetmiş olmalı ki arkadaşının eski motoruna atlayıp giderken yorgun bir şekilde el salladı..
bizde şehirdeki yüksek tepeye doğru yol aldık daha ünlü insanlarla karşılaşmak üzere.. ama bir yandan acıkıyordum tam tepeye vardık herkes iftara oturmuştu ve bizde mükellef br sofraya konuk edildik.. tabiki murat alemdar eşliğinde. türkiyeden geldiğimiz gerçeği onlarda murat alemdarla tanıdık olma olasığını güçlendiriyordu ve selam söylediler burdan iletmek istiyorum...
sofra mukellef, muhabbet daha keyifliydi.. hiç gitmeyelim istediler hep konuşalım, biz onlara anlatalım onlar bize anlatsın...
baya geç döndük odamıza, yorulmuş, yemeğin üstüne ağırlık çökmüştü..Nami nin arabasının ismi Cedricmiş .. şimdi anlamıştım onunla neden karşılaştığımızı
yarın şatoya gidiyoruz sonrasında palmyra bu düş ve gerçeklerle uyudum
18 ağustos
kaleye giderken dolmuşta sırt çantalarımız için de para ödememiz konusunda ne hissedeceğimi bilemedim. müthiş bir tarih, yaşayan ölü, elibol bir misafirperver, hafızasını paylaşıp yer ve roller verecek kadar içten... taş bu ya ne olabilir ki deyişime cevaplar.. bunu suyla yaptığımı hatılıyorum da, niagara şelalerine giderken su işte ne olabilir ki demiştim.. hava ve ateş kaldı deneyimlemediğim.
iki çocuk tamirhaneden çıktı ve diğeri hızla ilerleyene yetişti, sırtını sıvazladı o da geri döndü..bir cocuk annesigilin uğraştığı şeyden, ona dikkat edememelerinden fırsat bilip yola koştu, minik bir kız elindeki bir şeyle ağaca bişey yapmaya çalışıyordu bunların hepsini otobüsümüz palmyra ya doğru ilerlerken saniyelik bakışlarda gördüm bunlardan kimse haberdar değilken dünya beni bu çocukların yaptıklarına, var olduklarına şahit etmişti..neden hep yolda olmak istediğimi tekrar hatırladım..
Atilla ve Zafer
anlatıcı hikayesini bitirmiş bizde Nawfara kafeden çıkmıştık, hemen ordaki binlerin yürüdüğü merdivenlere oturduk. nehir kenarına oturmuş da akışı izler gibi.. biz bu çocukları nasıl tanıcaz derken arkamı döndüm Atilla..tüm Straight Street yürüyüp mushroom parka geldik siz kimsiniz biz kimiz ha bide özlem kim! onlar arapça öğrenmeye gelmişler ama bir tembelliktir almış başlarını gezmemişler çevrede.. konu yiyecek içeceklere geldiğinde suyu çeşmeden içtiğimizi ne bulursak yediğimizi söyledik alalade bir rahatlıkla! neeee diye bir haykırış, zehirlendiniz mi peki diye bir soru, valla hiç aklımıza öyle şeyler gelmedi dedik ama şeyda o anda tırstı..konu suriyenin sağlık sistemi, hastaneleri, eczaneleri, ilaç fiyatları ve bizim sahip olmadığımız sağlık sigortasına gelince bende gidip ikimize taze sıkılmış portakal suyu aldım üstüne içelim diye.. valla memleketli falan demedik felaket tellallığı yaptıkları için ordan kaçmak istedik! ama çok eğledik ve şeyda susamış gibi türkçe konuşurken ve "dur ben anlatayım" derken çok mutluydu ve sağlık sigortasını unutup maceralarımıza daldık.
saymalı kelimeler
vahed yek
tneyn do
tlate se
erbağa çahar
hamse penj
sidde şeş
sebağa haft
tmene haşt
tsağ nah
aşra dah
tneyn do
tlate se
erbağa çahar
hamse penj
sidde şeş
sebağa haft
tmene haşt
tsağ nah
aşra dah
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)