26 Ağustos 2010 Perşembe
गुन्लेर्दें gunler
9 agustos Ankara
Saat 23 otobusteyiz Hatay otobusu. Hataya yada Antakya`ya dogru . Telefonda dakikalarca bu konuya gulmustuk Ozlemle: Antakya-Hatay-Mersin daha gitmeden Turkiyedeki ! yerleri bile karistiriyordum.
Otobuste suyumuzu kendimiz almakla baslamistik kendi islerimizi yapmaya. Koridor tarafindan oturan Seydayi bi su calsana diye uyandiriyordum. Baya gittik gittikce kendime geliyor dinleniyor yenileniyordum. Hic yorulmuyordum oturmaktan. Heycanlandikca heyecanlaniyor gidiyor olmanin dayanilmaz hafifliyiyle otobusun catisindaki koltugumda yayiliyordum sanki Arizona Ruyasinda gibi.
Adanaydik galiba ve pit diye bi cumle cikti agzimdan
`morning keeps the streets and secrets empty` travel songs olusumunun ilk yol cumlesi bir sarkiya basamak olucakti, tabi ozlem dogum gunumde bana mikrofon alacagina soz verdigini hatirlarsa !(Ozleme hatirlatma, kisaca OH: bi aksam gtalkta konusurken sozvermistin bayaaaa gec vakiti:)
10 Agustos Hatay
Sabahin 9 unda sanat cikmazi diye bir kafenin zilini caldik . Couchsurfinden Senem`e aslen yol tarifi icin ulasmistik ama bir sekilde yine baska bir couchsurfer Atilla`nin sayesinde kafeleri oldugunu ogrendik ve hem Hatayi gezelim hemde tanisalim diye ugradik ama kapi acilmayinca Hatayi gezdik. Oooo en sevdigim tatli kunefenin memleketi ve cennette gibi hisediyordum. Nehir sehri eski ve yeni diye ayiriyordu. Yeni sehrin basinda bir muze vardi hemen daldik. Mozaik muzesi diyince aklima Seyda`nin en cok bunu sevdim diye gosterdigi karakter geliyor . Ugradigimiz baska bir kafe sehirdeki uc eski binadan biriydi Hatay Cumhuriyeti zamanindaki meclis binasi , ikincisi simdi belediye olarak kullanilan ve ucuncusu muze binasi. Bir ucgenin koseleri gibi dikiliyolardi. Eski meclisin koltukarini ilk gunku halleriyle dururken eski kopruyu eskidi diye yikmalari da ayri bir durumdu ...
Oglen Sanat Cikmazi`na dogru yol aldik aslen sanata cikan bi cikmaz sokakdaydi. Karsilastigimiz gulen gozler kimsiniz siz diye basladi ...biz kimiz biz kimdik. Dusundugunu bulmus tubi ile dusundugunu bulurken karsilastigi seydaydik. Eski sehri gezdik. Sonra davet edildigimiz aksam yemegini yedik. Yemegin ustune tatli gibi aksam yatiya davet edildik. Biz kimiz siz kimsinizlerle devam ettik. Akordiyon caldim, rasta yaptim. Kedi gibi pencereye oturdum,eski hayatdaydik , eski Hataydaydik , dar sokakdaydik, karsimda eski ev cicek motifleriyle cevrelenmis penceresine bakiyorum.
11 Agustos Halep
Siniri gecmek icin taksilerin oldugu yere giderken daha varmadan hemen bulduk. Sinir ve sinirdan gecmek cok uzundu. Sadece durup endiselenmeden zamanin gecmesini beklemek en iyiisi olmali. Orda dur, burda dur, oraya kagit yaptir buraya kagit yaptir, `Sinirlari asmak` benim icin anlamini hissedememeye basladigim kliselesmeye baslamis iki kelime birlikteligiydi. Tam bunu yazarken defterime `Cilve Gozu sinir kapisi yazisini gordum. Sinirda yasamak, sinir koyu, kasabasi, sehrinde.. sinirlari haritadaki cizgilerden baska bisey olarak ogrenmeyen cocuk, insan herkes sinirlari cizgiden baska birsey sanmaz. Sinira yakin yasamak, sinirlari farkindalik ise apayri olmali. Peki ya sinirda yasayanlarda bu farkindaligi yitirise sinirda yasamanin bir anlami kalmaz diye dusundum. O zaman kimse farkindaligini yitirmemek icin durmasin sinirlara yaklassin ve sinirlardan uzaklassin.
Sonunda son kes durdugumuzu dusunmustum ki taksici bird aha durdu. Bu sefer benzin almak icin. Dikis makinesi, eski motor, duvara monte vantilator.. Siniri gecmistik , yapilar evler cok guzeldi. Halep`de garaja vardik ve Bashar, Majori ve Jamal bizi karsiladi. Bashar Halepdeki hostumuzdu. Parkda digger couchsurferlari beklemeye koyulduk. Leia ve Matilde bize katildi ve Yahya. Takside sohbet koyulasmis ve radyoda calan sarki Natalie`yi cok sevmistik.
12 Agustos
Konuk oldugmuz evde siz kimsizniz, biz kimizler konusuldu, yol hikayeleri anlatildi, yol hikayeleri dinlendi, ud calindi, sarki soylendi: Arkadasim Essek. Anlat anlat devam ettikce baya gec olmustu ertsi gun de gune gec basladik ama biz birazda `okulun ilk gunu` havasinda `yolun ilk gunu` diye tembellige vurmustuk. Aksam ustu saat 3 te Halep`in kalesine vardigimizda kapaliydi. Bizde carsilari gezdik, eski sehir yeni sehir darken renkleri desenleri secerken aksami ettik. Grup yine toplandi ve yemek yedik beraberce. Cedric ve Moritz de katilmisti bugun gruba. Herkes mukavvadaki Ozlem Pansiyon burada yazisini soruyordu. Her anlatisimizda keyifleniyor keyif veriyorduk. Fikire bayiliyorlardi bu insanlarda. Ozlem Pansiyonuda yanimiza alma fikri Hatay`da tamamen beyin firtinasiyla geldi aklimiza . Ayna gibi metalinde suretlerimizi gorunce tepeden bakinca, Seyda hemen peceteye Ozlem Pansiyon Burda diye yazdi ve suretlerimiz ve pecetenin fotografini cekmeye karar verdi. Sonra mukavva alalim yazalim dedik. Daha yaratici biseyler cikana kadar idare ederiz dedik! Yaraticilik yazacagimiz susleyecegimiz isarette degil anlattikca olusuyordu. Turkiyeden gecenler `pansiyon` un ne demek oldugunu biliyor ve neden pansiyon diyorlardi bizde ballandira ballandira anlatiyorduk. Hatta o kadar aklinda kalmiski Cedric`in Bashar`in arkadasi Yahyanin evine gittigimizde hani Ozlem dedi once anlamadim, sonra `cardboard!` dedi eyvaaah dedim. Evde unuttuk neyse dinlensin biraz...
13 Agustos St.Simion
Herkes aslinda icinde , kendinden daha guclu varliklarla iletisim kurma istegindedir , Faust gibi kimi seytanla konusur kimi St Simion gibi Tanriyla. Zaman zamaninda Simion iznivaya cekilmis tepede tum ovaya hakim. Orda uzuuunca stunun ustune cikar tanriyla konusurmus . Bunu duyan zamanin krali `tez oraya bir kilise yapila `demis. Halep`e baya uzakta bu yer, bizdeki minibuslerden daha minikleriyle 16-17 kisi gittik. Konuyu nereye baglasam diye dusunuyorum. Her milletten genc insanin tesadufu oraya birlikte gitmesindeki guzellige mi, tepenin beni benden alisina mi, efil efil esen ruzgara karisan tum o sohbetlere mi ...
14 Agustos
St Simiona giderken birde Kevin katilmisti bize, evde kalabaliklastikca kalabaliklasiyorduk ve Matilde her seferinde `the more, the merrier` , ne kadar cok o kadar mutlu mesut diyordu. Cunku bir hikaye daha demek busuru soru daha demekdi, mukavvadaki arkadasimiz Ozlem Pansiyonu anlatmak demekti.
Halep kalesine Kevin`la gittik . Saatlerce gez gez bitiremedik. Bak bak, dusun dusun, anal anal, gecmsi yaad et yaad et, hayran kal hayran kal.. En cok sevdigim, beni Halepe baglayan seyse Kaleden tum sehrin manzarasiydi. 360 derecede sadece kahve rengi hakimdi tum tonlariyla. Eski evler, kuflenen koyu kahveler manzaraya hareketlilik katiyordu. Surekli 360 derece manzarayi yakalamak icin eksenimde donuyordum. Burasi renksizdi, Ankara gibi ama bu renksizlikde bir duygu vardi, Ankarada hic mi hic bulamadigim.
15 Agustos Sam(Damascus)
Yollarda kendimi evde gibi hissetmemin nedeni gidemeyecek gibiyken gitmek. Gene neredeyse gidemiyordum. Bu sefer Halep. Ama Sam`a dogru yol aldigimizda yine iyi hissediyordum. Suriye icindeki ilk sehirler arasi otobu deneyimimizdi. Bu sefer suyu kendimiz aliyorda degildik. Suyu siseden degil surahiden veriyorlardi muhtemelen cesme suyuydu. Muavin Zekeriya Arapca konusuyor bizde onu anliyorduk. Biz Turkce konusuncada o anliyordu. Tamamen tesadufi anlasiyorduk tabiki de!
Sam`a vardik. Turkiye`den Seyda`nin uzaktan tanidiklari bizi karsiladi, yemeklerini paylasti, uyucak yerimizi hazirladi. Dagdaki egim uzerindeki evlerden en yuksektekindeydik , yeni duygular icindeydik. Sadece oldugumuz yerde kaldik, duduk, dusunduk. Gece bitti.
16 Agustos
Baska bir couchsurfer merkeze yakin oturuyordu. Sehirde dolastiktan sonra onu aradik esyalarimizi biraktik. Bir an once daha cok kesfetmek icin evden ciktik. Halep`de de oyleydi `old city` eski sehir diye bir kismi vardi sehirlerin. Ilk yerlesim, eski evler, pazarlar, dar sokaklar.. Sam`in eski sehrini de kesfetmeye koyulduk. Bab Sarki dogu kapisi, Bab Tuma, Straight Street(tum eski sehirin icinde uzanan cadde), ve Umayyed Camii. Bab Sarki de nereye gidecegimizi dusunurken yardimsever halk bize yardim etti. Nawfara diye bi kafe varmis , birde orda hikaye anlaticisi .. Vardik bi baktik Cedric ayni kafede! Sevindik sasirdik konustuk. Hemen ertesi gun Crac de Chevalier kalaesine gidiyormus. Bizde gelelim mi dedik. Olur dedi.
Hikaye saat 9 da baslicakti o zamana kadar caminin cevresinde dolasalim dedik. Sevgili Seyda Susam Sokagindan Kermit`i buldu ve cok istedi, defteriyle, benimle ve Ozlemle yaptigi sohbetlerine Kermitle yapacagi sohbetleri de ekleyecekti. Kafeye geri donduk, ilk defa nargile deneyecektim ve bir kahve soyledim seyda cay aldi. Kermitte orda bizimle oturuyordu. Onumuzden yuz kere gecen cocuk sonunda konusmayi `neden bir Kermit var burda ` diye baslatti. Sonrada sohbete baslamak icin guzel bir neden dedi. Sonra zaman gelmeden icerde yer kapalim diye iceri gectik. Adi Sam Avustralyadan katiliyor hatiralarimiza. Universiteyi bitirme kutlamasi ise 6 aylik dunya gezisi. Erasmus aklima geliyor, bati, dogu, medeniyet, para, hos goru, dunya gorusu. Tezcan yanimda olsaydi `kiskaniyorsun demi!` derdi. Kiskaniyorum napiyim. O da yaziyor wwww.meandthewanderlust.wordpress.com adresinden sizde bakabilirsiniz kutlama nasil yapilirmis gorursunuz!(Tezcan kizkanmiyorum!: )
Yasli adam gozuktu, dikdortgen kafenin uzun kenarinin ortasindaki yuksekteki taht gibi koltuguna oturdu. Sehbada duran fesini takti, fotokopi hikaye kitabini cikardi. Basladi anlatmaya : Bak gozlerime bak, ey yolcu , ne sanarsin burada olmayi, gelip hikaye dinlemeyi. Giiit evinde rahatca uyu, uyan, corba ic, beyaz fayansli banyolarda yikan. Sen burayi Sam mi sandin, Sen burayi Tebriz mi sandin , sen burayi ipek yolumu sandi. Buraya neyi bulmaya geldin soyle? Yoksa neyi aradigini bulmaya mi geldin? Bak o zaman daha kotu, sen daha cok gideceksin. Ben kac kisiler gordum geldiler, uzaklara gittiler bi daha geri geldiler meger aradiklari buradada degilmis buraya gelen yollardaymis.
Caaat diye bir ses , elindeki sopayi sehbaya vurdu gozum acikken daldigim alemden uyanmak icin gozumu kapattim `seyyidi ya seyyid, daimi ya daimi` diye naralar duydum , anlamadigim dilede devam etti hikaye ....
16 Agustos
Atilla ve Zafer.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
heyecan verici valla ya la...bende gidecem bende bende...
YanıtlaSil